Kostantiniye Padişahı Ve Ebu Ali Sina
Kostantiniye Padişahı Ve Ebu Ali Sina
Anlatılanlara göre Ebu Ali Sina, Kostantiniye’ye (Bizansın Başkenti olan İstanbul’un eski adı) vardığında bütün şehrin fareyle dolu olduğunu görmüş. Şehrin halkı, farelerin çokluğundan rahatsızmış. Halk, yemek yemeye başladığı zaman hizmetçileri ellerine sopa alıp yemeğe gelen fareleri öldürürmüş. Bu durumu gören Ebu Ali Sina, Kostantiniye padişahının yanına varıp:
-“Ey padişah! Ben sizi bir şekilde farelerden kurtarırım fakat bir şartım var,” demiş. Kostantiniye padişahı, Ebu Ali Sina’ya:
-“Söyle bakalım şartını” demiş.
Bunun üzerine Ebu Ali Sina, padişaha:
-“Sen gidip şehrin kapısında duracaksın ve her ne tuhaf şey görürsen gör asla gülmeyeceksin,” demiş.
Padişah bu şartı kabul edip çok sevinmiş ve atına binip şehrin kapısına gidip beklemeye başlamış. Ebu Ali Sina, gidip farelerin birkaçını öldürmüş. Ölen fareleri bir tabutun içine koyup tabutu sıkı sıkı kapatmış. Ardından da dört tane fare tutup tabutu onların sırtına koyup bağlamış. Fareler tabutu yavaş yavaş götürürken Ebu Ali Sina da bir düdük alıp farelerin ardından düdüğü çalarak gitmiş. Ebu Ali Sina, düdüğü çalarken aynı zamanda farelere büyü yapıyormuş. Şehirde ne kadar fare varsa o tabutu taşıyan farelerin etrafına toplanmış. Şehrin sokakları farelerle dolmuş ve fareler padişahın durduğu kapıdan dışarı çıkmaya başlamış. O sırada padişah, tabutu ve tabutu taşıyan dört fareyi görünce dayanamayıp gülmeye başlamış. Padişahın gülmesi üzerine şehir kapısının iç kısmın da kalan fareler, geri dönüp şehrin sokaklarına dağılmış. Kapının dışında kalan fareler ise ölmüş. Ebu Ali Sina, padişaha:
-“Ey padişah! Biraz daha sabredip gülmeseydin farelerin eziyetinden seni kurtaracaktım” demiş.
Padişah güldüğüne çok pişman olmuş fakat son pişmanlık fayda vermemiş.
Kaynak: Kırk Vezir Hikayeleri. Kostantiniye Padişahı Ve Ebu Ali Sina.
Fareli Köyün Kavalcısı Masalı ile olan benzerliği ilginç gibi görünse de, bu benzerlikten çıkaracağımız sonuç çok nettir. Net olan sonuç, batılı edebiyatçıların, yazdıkları eserlerin çoğunda Doğu kültürünün meyvelerini tekrardan yorumlayıp, kendi kültürüymüş gibi sundukları gerçeğidir. Kırk Vezir Hikayeleri eseri, yazarı bilinmeyen ve Cumhuriyet öncesi bir dönemde yazılmış bir eser olduğundan dolayı, bu anlatının Fareli Köyün Kavalcısına esin kaynağı olduğu göstermektedir.