İslamda Kadına Şiddet Var Mı?
İslamda Kadına Şiddet Var Mı?
Birçok İslam karşıtı ve ateist, Nisa Suresi’nde İslam’ın kadına şiddet olgusunu meşrulaştırıp, bu anlayışı yaygınlaştırdığını iddia etmektedir. Peki! İslam da kadına şiddet var mı? Delillerle İslam facebook grubunun konuyla ilgili makalesini olduğu gibi aktarıyoruz.
“…O kadınlar ki, baş kaldırıp itaatsizliklerinden endişe duyarsanız, önce onlara öğüt verin, sonra da yataklarında yalnız bırakın; (yola gelmezlerse) bu defa dövün. O takdirde (kadınlık vecibelerini yerine getirip) size itaat ederlerse, artık (üzüp incitmek için) aleyhlerinde bir yol aramayın. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.” (Nisa Suresi, 34)
Şiddete maruz kalan kadınların üzüntü verici resimlerinin altına bu ayeti koyan İslam karşıtları, açıkça İslam’a iftira atmaktadır. Bir ayet, cımbızlama yapılarak kişinin kendi bakış açısına göre yorumlanamaz. Ayeti açıklayan ilgili ayetler, hadisler, tefsirde ve fıkıhtaki hükümler bir araya getirilerek ancak ilgili ayetin mana ve muradı anlaşılabilir. Kadınların dövülmesi ile ilgili ayet ve hadislerde şöyle buyurulmuştur:
“Kadınlarla iyi geçinin. Onlardan hoşlanmadığınız takdirde de, olabilir ki sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, birçok hayırlar takdir etmiş olabilir.” (Nisa Suresi, 19)
Bu ayette, hoşlanılmayan bir meselede kadına şiddet, hakaret bir çözüm olarak sunulmamıştır. Konuyla benzer bir hadis-i şerifte de, hanımının hoşa gitmeyecek huyları söz konusu ise, bardağın boş değil dolu tarafına bakılması şöyle ifade edilmiştir:
“İman eden bir erkek, iman etmiş bir kadına (onda hoşlanmayacağı bir huydan dolayı) kızmasın. Çünkü, onun bir huyundan hoşlanmıyorsa diğer huyundan hoşlanabilir.” (Müslim, Rada, 61)
“Hanımınıza yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, ‘onları dövmeyin’, onlara ‘çirkin’ demeyin, fena söz söylemeyin” (Ebu Davud, Nikâh, 40-41)
“Birçok kadın Muhammed ailesine gelerek kocalarını şikâyet ediyorlar. Kadınlarını döven o kimseler, sizin hayırlınız değildir.” (Ebu Davud, Nikâh, 42. Ayrıca bkz. İbni Mace, Nikâh, 51)
“Kadınları, ancak kötüleriniz döver.” (İbn Sa’d, 8/204)
“Kadınlara iyi muameleden başka bir hakkınız yoktur.” (Tirmizi, Tefsir Tevbe, 3087)
“Mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.” (Tirmizi, Radâ`, 11; Ebu Dâvud, Sünnet, 15; İbni Mâce, Nikâh, 50)
“Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlardır.” (Tirmizi, İman 6; Hanbel, 6/47-99)
Konuyla ilgili bu nasları verdikten sonra ayet ve hadislerde zikredilen dövme meselesine gelelim:
İlk bakışta vurma ifadesi, içinin olumsuz manalarla doldurulduğu bir ifade gibi görülür. “Vurma” fiili her zaman zikrettiğimiz olumsuz manada şiddeti içine alan bir ifade değildir. Mesela, aklını kaybederek elbiselerini yaka paça yırtmaya, saçlarını yolmaya, kendini duvardan duvara vurmaya başlayan bir kişiye bir kişinin önce uyarıda bulunması, kendine gelmeyince de “sakinleş” diyerek ona vurması “şiddet” tanımı içinde yer almaz. Ya da, anne karnından doğan bir çocuğun sesi gelmeyince doktorların çocuğu ayaklarından sarkıtıp sert bir şekilde kabasına vurması, şiddet tanımı içerisinde yer almaz. Sonuç olarak, vurma fiilinin şiddet içermesi, bu kavramın içinin nasıl doldurulduğuyla alakalı bir konudur.
İslam kadını dövme meselesini ortaya çıkarmamış, aksine, yukarıda delillerini beyan ettiğimiz gibi, pek çok yönden bu fiili önlemeye çalışmıştır. Ayetteki anahtar kelime “nüşûz” kavramıdır. “Nüşûz” kelimesi, kökündeki “yükseklik” anlamından hareketle; baş kaldırma, isyan, hukukunu tanımama, eşlerden her birinin diğerini ikrah etmesi gibi manalara gelir. (Kurtubi, Elmalılı, İbn Kesir, İlgili ayetin tefsiri)
Ayette, erkeğin her canı istediğinde uygulayabileceği bir durumdan değil, aile huzurunun kadının serkeşliği, başkaldırması sebebiyle bozulduğu durumdan bahsedilir. Bu durumlar, aileyi boşanmanın eşiğine getirebilir. Boşanmak ise, Allah’ın sevmediği bir helaldir ve boşanmak özellikle çocuklar başta olmak üzere, ailenin ve toplumun yara almasına sebep olur.
İslam, aile içerisinde kadının başkaldırması durumunda eşlerin birbirinden hemen boşanmasını istemez. Ayette sıralanan çözüm metotları aşamalılık izler. Huzursuzluğun olduğu evde erkek eşine güzel bir şekilde nasihat eder, kendisini ifade eder, beklentilerini hanımına iletir, bu problemlerin devam etmesi halinde evliliği sürdüremeyecekse bunu bildirir ve bekler. Bu tedbir işe yaramıyorsa, erkek eşinden bir müddet yatağından ayrı durur. Kadının araya giren uzaklıkla kocasının ve çocuklarının kendisinden soğumasından korkması ve haline tevbe etmesi beklenir. Kadın serkeşliğe yine de devam ediyorsa boşanmaya yeltenmeden önce son çare olarak “boşanmayı engelleme ve başkaldıran kadını kendisine getirme amaçlı” vurmaya müsaade vardır. Bu ifadeyi özellikle tırnak içerisinde yazdık. Çünkü, burada İslam’a göre hüküm şöyledir:
Kadının yüzüne vurulamaz. Hz. Peygamber (sav), yüze vurmaktan sakındırmıştır. (Müslim, Libas, 106) Karın boşluğu ve hassas bölgelerine de vurulamaz. En önemlisi, kadının vücudunda iz bırakacak şekilde sertte vurulamaz. (Cessâs, 189; İbni Atiyye, 48) Ayrıca, hastanelik boyuta ulaşacak, kadının darp raporu alabileceği bir meseleden de bahsedilmemektedir. Böyle bir vurma davranışına İslam hukuku müsaade etmez. Verilen ruhsat, erkeğin hanımını sarsarak vurduğu “artık kendine gel, görmüyor musun evimizde huzur kalmadı” şeklinde bir serzenişin ifadesidir. Bilincini kaybetmiş ve sürekli anlamsız sayıklamalar içerisinde aklını kaybedeceğinden şüphe duyulan bir insana, kendisine gelmesi için yapılan vurma fiili nasıl şiddet tanımı içerisinde değerlendirilemezse, beyan ettiğimiz bu İslam hükümleri de, asla kadına yönelik bir şiddet tanımı içerisine alınamaz.
Terazinin bir kefesinde sözle ve yatak ayırmakla düzelmeye meyillenmeyen bir ilişkide boşanmanın öncesinde denenecek son yollar kalmışken, diğer kefesinde dağılacak bir yuva, perişan olacak bir aile düzeni ve çocuklar vardır. Böyle bir durumda iki zarardan hafif olanının işe yaraması söz konusuysa, aile düzenini korumak amaçlı yapılmasına müsaade vardır. Zaten, kadına yapılacak bu fiil işe yaramayacaksa, vurma hükmünün uygulanmasına da gerek kalmayacak, ara bulucular da meseleyi halledemezse durum boşanmaya kadar gidecektir.
Ayrıca bu hüküm, yapılması farz olan bir emir değildir. Erkeğin sabretmesi ve buna başvurmaması sünnettir. Çünkü, Peygamber Efendimiz (sav) hayatı boyunca hiçbir hizmetçiyi dövmemiş, hiçbir hanımına tokat atmamış, hiçbir kimseye eliyle vurmamıştır. (İbni Mace, Nikâh, 51) Hz. Peygamber (sav), eşleriyle yaşadığı problemlerinde bir ay evine dahi gelmediği olmuş (Buhari, 7/230; İnsanü’l-Uyûn, 3/406) ancak yine de eşlerine vurma yoluna başvurmamıştır.
Evrensel bir din olan İslam’ın tüm dünya üzerindeki insanların şartlarını düşünerek hükümler verdiğini göz önünde bulundurursak, ailesinde huzursuzluğu daha fazla kaldıramayacak, çocukların aile içi huzursuzluktan olumsuz etkilendiği, boşanıldığında büyük sorunların meydana çıkacağı ve ayette zikredilen yöntemlerin işe yaramadığı durumlarda, çare olarak bu yolu kullanma gerekliliği hisseden aileler olabilir. İslam evrenseldir.
İnsanların fıtratları, yetişme tarzları, kişilikleri, coğrafyaların kültürleri farklı farklıdır. Kimi kadın yetişme tarzı, kültürü vesilesiyle güzel bir uyarı ile durumunu düzeltebilir ancak her ilaç herkeste aynı etkiyi göstermez. Çünkü, her insan ayrı bir bireydir, kişiliktir, kültürdür. Kimisi Hz. Peygamber (sav)’in sünnetini uygulamayı tercih ederken, kimisi eşinin umursamaz serkeşliği karşısında Nisa Suresi 34’te verilen ruhsatı uygulama zorunluluğu hissedebilir. Bu din, sadece belli bir kültür ve kavme inmemiştir. Bir aile olmadan, eşler arasında bu büyük imtihanı yaşamadan, yeryüzündeki tüm insanların fıtratlarını, kültürlerini, kişiliklerini bilmeden ve tecrübe etmeden bu halin nasıl olacağını, bu ruhsatın niçin verildiğinin hikmetini anlamak mümkün değildir. Bu sebeple, İslam karşıtlarının kendi kültür, bakış açıları ve şartlarından yola çıkarak bu nevi hükümlerle İslam aleyhinde propaganda yapmaları, sığ bir düşünce yapısının tezahürüdür.
Bunun yanında hanımının hakkını yerine getirmeyen, onun malına göz diken, harcama (infak) görevini yapmayan ve ailenin ırz ve namusunu korumayan erkekler, kavvâm vasfına sahip kâmil erkeklerden sayılmazlar. Dolayısıyla bu erkekler, dövme izni verilen erkeklerden olamazlar. (Elmalılı, İlgili ayetin tefsiri)
Ayetin devamında: “Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız.” Çünkü, günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir.” Mutlaka şunu bilmeliyiz ki, Allah pek yüce ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah’tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah’ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah’a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken, size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz! (Elmalılı, İlgili ayetin tefsiri)
Bu ayetlerde kadının serkeşliği hakkında hükümler verilmiştir. Erkeğin serkeşliği halindeki hükümler aynı surenin 128. ve 130. ayetlerinde verilmiştir. Eğer, aile içerisinde bu serkeşliği kadın değil erkek yapıyorsa, yani erkek kadına karşı hak-hukuk tanımıyorsa, kadınlarla yapıldığı gibi erkekle de uzlaşmaya, sorunlar giderilmeye çalışılır.
Ancak, erkek hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmıyor ve ev içerisinde serkeşlik çıkarmaya devam ediyorsa, kadının erkeğe fiziksel güç yetirmeye çalışması daha şiddetiyle karşılık görmesi gibi kötülüğe sebep olabileceğinden, kadının mahkemeye başvurup çözüm ya da boşanma talep etmeye hakkı vardır. Benzer bir olayda Hz. Peygamber (sav) tarafları boşamıştır. (Ebu Davud, 2228; İbn Kayyım, Zâdü`l-Mead, 5/189)
Bizler biliyor ki, İslam’ın emirlerinin yerine getirildiği ve kadının erkeğe, erkeğin de kadına karşı sorumluluklarının bilincinde olduğu aile ortamlarında bu tür sorunlar asla meydana gelmemektedir.