Hazreti İbrahim’in Ateşe Atılması
Hazreti İbrahim’in Ateşe Atılması
Şehir halkı, bayram kutlaması için şehir dışına çıktığında İbrahim aleyhisselam’da baltasını alıp put haneye girmişti. Bir tanesi hariç bütün putları yerle bir etmişti. Sonrada baltasını kırmadığı o büyük putun üstüne asmıştı.
Şehir halkı bayramdan döndüklerinde ilk olarak put haneye girmiş ve gözlerine inanamamışlardı. Bu olayı kimin yaptığı tartışılırken, aralarından birileri, “İbrahim adında genç birinin putlarımız hakkında ileri geri konuştuğunu duymuştuk. Putları o kırmış olabilir,” dediler.
Hemen gidip Hz İbrahim’i bulup mahkeme ettiler. Hz İbrahim putların aczini anlatmak için, putları kıran için “en büyük puta sorun,” diye dalga geçmişti. Oradakiler, “putlar hiç böyle bir şey yapabilir mi?” diye cevap verdiklerinde Hz İbrahim de “aciz olan bu taş ve odunlara nasıl tapıyorsunuz” diye akıllarda şimşekler çaktırmıştı. Vicdan ve akıl sahibi olanlar gerçeği anlamış ama korkularından bunu dışa vuramamışlardı. Mahkeme heyeti ve Nemrut’un yalakaları hemen hüküm verilmesi için konuyu Nemrut’a ilettiler. Nemrut, bunun üzerine iktidarını sarsmak isteyen bu gencin en şiddetli bir cezayla cezalandırılması düşüncesindeydi. Hz İbrahim’i yanına getirtti.
Nemrut’un huzuruna giren herkes, önce ona secde ederdi. Hz İbrahim (as) ise secde etmedi. Nemrut, merak ve hiddetle sebebini sorunca da:
“Seni ve beni yaratandan başkasına secde etmem!” dedi.
Nemrut:
“Senin Rabbin kim?” deyince, İbrahim (as):
“Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah’tır.” dedi.
Nemrut:
“Ben de diriltir ve öldürürüm” dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürdü, diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da:
“Bak, ben de bu işi yapıyorum” dedi.
Hz İbrahim (as)
“Benim Rabbim, güneşi doğudan doğdurur. Gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!” dedi.
Bu hâdise Kur’an-ı Kerîm’de şöyle beyan buyrulur:
“Allah’ın kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) vermesi sebebiyle şımarıp Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: «Rabbim hayat veren ve öldürendir!» demişti. O da: «Ben de hayat verir ve öldürürüm» demişti. İbrahim: «Allah güneşi doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir!» dedi. Bunun üzerine kâfir şaşırıp cevap veremez hâle geldi. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara Suresi, 258)
Nemrut, Hz İbrahim’e cevap veremedi ve öfkesinden kudurdu. Ve O’na nasıl bir ceza verilmesi gerektiği ile ilgili yanındakilerle istişare etti.
Henun adında bedbaht birisi:
“O’nu büyük bir ateşte yakalım!” dedi.
Bu teklif kabul edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı. Cahil ve ahmak halk:
“Bu insan, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!” diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semalara çıkıyordu. Hararetinden dolayı, kuşlar yakınından bile geçemiyordu.
Bütün hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. İbrahim -aleyhiselam- elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o büyük peygamber “Halil” olduğu için çok zor bir durumda olmasına rağmen büyük bir teslimiyet ve tevekkül içinde idi. Gönlünde en ufak bir korku ve endişe yoktu.
Nemrut ve cemaati, O’nun ateşe nasıl atılacağını müzâkere ettiler. Nihâyet, mancınıkla atılmasına karar verdiler.
Yerdeki ve gökteki melekler, hayret içinde:
“Aman yâ Rabbi! Sen’i en çok zikreden İbrahim (as) ateşe atılıyor! O Sen’i bir an bile unutmayan bir peygamberdir! O’na yardım etmek için bize izin verir misin?” diye yalvardılar.
Allah Teâlâ’nın izin vermesi üzerine bir melek İbrahim (as)’a geldi:
“Rüzgârlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” dedi.
Diğer bir melek:
“Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!” dedi.
Bir başka melek:
“Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” dedi.
İbrahim (as) ise meleklere:
“Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona razıyım! Kurtarır ise, lütfundandır. Eğer yakar ise, kusurumdandır. Sabredici olurum inşallah!” diye cevap verdi.
Ve Hazreti İbrahim’in Ateşe Atılması…
Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrahim (as):
“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” diyordu. ( Hasbünallâhüve ni’me’l-vekîl )
Abdullah bin Abbâs’ın (ra) rivayet ettiğine göre İbrahim aleyhiselam bu sözü, ateşe atılırken söylemiştir.
İbrahim (as) tam ateşe atılmak üzereyken Cebrail (as) geldi ve:
“Bir dileğin var mı?” diye sordu. İbrahim (as):
“Evet, bir talebim var, fakat senden değil!” cevabını verdi.
Cebrail (as) hayretle:
“Niçin Allah’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi.
O da:
“Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi.
İbrahim (as)’ın bu teslimiyeti ve tevekkülü üzerine “…Ey ateş! İbrahim’e serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ Suresi, 69) diye emretti.
Bu emirle birlikte İbrahim (as)’ın düştüğü yer bir anda gülistana döndü. Orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı.
Bu durum üzerine Nemrut şaşırdı ve:
“Ey İbrahim! Gördüm ki senin ilâhın pek büyükmüş ve kendisinin kudret ve izzeti de seni zarardan koruyacak derecede imiş. Ey İbrahim! Senin Rabbin ne güzel bir Rab’dir! Senin ilâhına şimdi dört bin sığır kurban edeceğim!” dedi.
İbrahim (as) da:
“Sen sapıklıktan dönüp tevhide gelmedikten sonra, kurbanlarının hiçbir kıymeti yoktur!” dedi.
Ancak Nemrut:
“Mülkümü ve saltanatımı feda edemem! Fakat yine de kurban keseceğim!” dedi.
Bu mucize karşısında hayranlığını gizleyemeyen Nemrut, sahip olduğunu zannettiği güç ve serveti kaybetmemek adına nefsine mağlup olmuş ve kaybedenlerden olmuştur. Bu sihirdir diyenlere karşın, Allah’ın bir mucizesi olduğunu gören bir kısım insanlar da tek olan Allah’a iman etmişlerdir.