Korkak Bedik ve Yedi Kardeş
Korkak Bedik ve Yedi Kardeş
Bedik, sadece iki keçisi ve bir ineği olan zavallı bir adamdı. Karısı ise hırslı bir kadındı ve sık sık ondan bir şeyler isterdi.
“Dışarı çıkıp çalışmanı istiyorum,” derdi sık sık. “Senden yeni bir ev yapmanı istiyorum, kendime yeni elbiseler, öküzler ve koyunlar, bir at ve araba almak istiyorum.”
Bitmek bilmeyen şikayetlerinden ve azarlamalarından bıkan Bedik, bir gün sopasını ve ineğini alıp evden ayrıldı. Yolda kendi kendine:
“Çölde aç susuz kalıp ölmek, bu kadının dırdırından iyidir,” diye söyleniyordu.
Böylece karısından kaçıp çölde dolaştı. Acıkınca ineği sağar, sütü içer, yorulunca ineğe binerdi. Çok çekingendi, çok korkaktı. Koşan bir farenin görüntüsü bile onu titretmeye yetiyordu.
Arada, “Vahşi hayvanlar tarafından parçalanmak o kadının dırdırından daha iyidir” diye düşünüyordu.
Bir gün, inek yeşil bir çayırda otlarken, Bedik de tembel tembel yatıyordu. O yatarken onlarca sinek yüzünde dolanıyordu. Çok rahatsız olan Bedik, ellerini çırptı ve bir vuruşta kaç sinek öldürdüğünü saydı ve işte! Yedi tane sinek. Bu onu cesaretlendirdi ve bıçağını alıp sopasına şu sözleri kazıdı:
“Ben Bedik’im; Elimin bir vuruşuyla yedi kişiyi öldürdüm.”
Sonra ineğine bindi ve uzaklaştı. Uzun bir yolculuktan sonra, çevresinde meyve bahçeleri bulunan bir kalenin bulunduğu yemyeşil bir çayıra geldi. İneğin çayırda otlamasına izin verdi ve uyumak için uzandı. O kalede yedi kardeş yaşıyordu. İçlerinden biri çayırda Bedik ve ineğini görünce topraklarına girmeye cesaret edenin kim olduğunu öğrenmek için yanlarına gitti. Bedik, sopası yanında ağaca yaslanmış uyuyordu. Adam yaklaştı ve yazıyı okuyunca dehşete düştü.
“Ne kahramanmış be!” diye düşündü kendi kendine, “Bir elin darbesiyle yedi kişiyi öldürdü. Cesur bir adam olmalı, yoksa burada bu kadar dikkatsizce uyumaya cesaret edemezdi. Aman Allah’ım bu ne cesaret! Silahsız, atsız, yoldaşsız geldi. Bu adam kesinlikle büyük bir kahraman.”
Gidip gördüklerini kardeşlerine haber verdi ve yedi kardeşin hepsi bilinmeyen kahramana saygılarını sunmak ve onu evlerine davet etmek için geldiler. Yaklaşmalarından korkan inek zıplamaya ve mööö’lemeye başladı. Sesi duyan Bedik uyandı, önünde duran yedi adamı görünce korktu ve sopasını kapıp titreyerek kenara çekildi. Yedi kardeş, onun kendilerine kızdığını, sinirinden titrediğini ve bir sopa darbesiyle hepsini öldüreceğini düşündü. Bunun üzerine, kendilerini affetmesi için yalvarmaya başladılar. Sonra onu kendileriyle birlikte evlerine davet ettiler ve dediler ki:
“Yedi kardeşiz ve bu bölgede iyi savaşçılar olarak büyük bir üne sahibiz. Ama bize katılır ve ağabeyimiz olursan tamamen yenilmez olacağız. Evimizi ve bize ait olan her şeyi sizin gibi bir kahramanın hizmetine sunmaktan büyük gurur duyacağız.”
Bunu duyan Bedik cesaretini toplayıp şöyle dedi:
“Pekala, dediğiniz gibi olsun.”
Onu büyük bir ihtişamla saraya götürdüler ve ona büyük bir ziyafet verdiler. Bedik yemek masasına oturdu ama yedi kardeş ise el pençe ayakta bekliyordu. Bedik, büyük bir korku içindeydi, bu durumdan nasıl kurtarabileceği konusunda kendi içinde büyük bir telaşa dalmıştı. Yedi kardeş onun sadece çok cesur bir kahraman değil, aynı zamanda büyük bir bilge olduğunu düşündüler. Dikkatini çekmek için alçak sesle öksürmeye başladılar. Bedik, içindeki korkudan dolayı aniden başını salladı. Yedi kardeş bunu oturmak için bir izin olarak anladılar. Onlarda oturup yemek yedi. Ziyafetten sonra ona dediler ki:
“Efendim, atınızı, silahlarınızı ve hizmetkârlarınızı nerede bıraktınız? İsterseniz onları alıp geliriz”
Bedik, “Atlar ve silahlar korkak adamlar için gereklidir” dedi, “Onlara hiç ihtiyacım olmadı. Atı ve silahları sadece büyük bir savaşta savaşırken kullanırım. Hizmetçilere gelince, onlara asla ihtiyacım yok; bütün erkekler benim hizmetçimdir. Görüyorsunuz, şimdiye kadar sadece bir ineğim ve sopamla geldim. Benim adım Bedik; Elimin bir vuruşuyla yedi kişiyi öldürdüm.”
Bedik’e duydukları saygı ve hayranlık her geçen gün arttı ve sonunda onun sözde cesaretine o kadar hayran kaldılar ki kız kardeşlerini onunla evlendirmek istediler.
Kız, o kadar güzelmiş ki Bedik bu tekliflerini hemen kabul etti. Pahalı giysiler getirdiler ve onları Bedik’e giydirdiler. Düğün için komşu ülke krallarına davetiye gönderdiler. Komşu ülkelerin dört prensi, genç kıza evlenme teklifinde bulunmuş ve hepsi reddedilmişti. Kızın bir yabancıyla evlendirildiğini duyan dört prens, yedi erkek kardeşe savaş açtı. Bunu duyan Bedik, korkuya kapıldı ve “yer yarılsa da içine girsem” diye dualar etti.
Kaçmayı düşündü, ama nereye kaçacaktı? Bedik, hüzünlü düşüncelere dalmışken yedi kardeş gelip onun önünde eğilerek şöyle dediler:
“Emiriniz nedir efendim? Gidip kendin mi savaşacaksın, yoksa önce bizi mi göndereceksin?”
Bu sözler Bedik’in tüm vücudunun titremesine neden oldu. Yedi kardeş, bunun öfkesinden kaynaklandığını düşündüler.
“Efendim,” dediler, “ilk önce biz gidip savaşalım, eğer onları yenemezsek, yardımımıza gelmeniz için size haber göndeririz.”
“Güzel güzel; öyle yapın,” diye yanıtladı Bedik, biraz rahatlayarak.
Komşu ülkeler, cesur savaşçılar olarak ünlü yedi kardeşin namını duymuşlardı. Birde, bir el darbesiyle yedi kişiyi öldürebilecek bir kayınbiraderleri olduğu için, düşmanları onlardan daha çok korkmaya başladılar.
Yedi kardeş, gidip savaşa başladılar. Ama bu kez dört prensin askerleri birleşti ve alışılmadık bir şevk ve kararlılıkla savaştılar. Bu, yedi kardeşin biraz geri çekilmesine neden oldu ve yedi kardeş Bedik’e haber göndererek şunları söylediler:
“Başımız belada; yardımımıza gelin.”
Bedik, bu eve geldiği güne lanet etmeye başladı. Ama şimdi ne yapabilirdi? Sonunda savaş alanına gitmeye, kendini düşmanın kılıçlarına atmaya ve ölmeye karar verdi; ölüm, böyle rezil bir yaşamdan daha iyidir diye düşündü. Kendisi için hazırlanan ata biner binmez binicisinin tecrübesiz olduğunu anlayan at bir aslan gibi koşmaya başladı. Bedik, ne atı durdurabiliyor ne de ona söz dinletebiliyordu.
At, yırtıcı bir aslan gibi savaş alanına girdi. Düşman askerleri, Bedik’i böyle korkusuz üzerlerine geldiğini görünce kaçışmaya başladılar. Orman içine kaçan askerlerin peşinden, atı zaptedemeyen Bedik’de gitti. Bedik, bir ağaç gövdesine tutunup atın üzerinden kurtuldu. Tutunduğu ağaç gövdesi çürüdüğünden, ağaç Bedik ile beraber devriliverdi.
Bu, kaçan düşman askerleri arasında büyük bir paniğe neden oldu ve şöyle haykırdılar:
“Aha! kocaman bir meşe ağacını kökünden söktü ve şimdi bizi onunla paramparça edecek. Bu güçlü savaşçının önünde kim durabilir?”
Böylece düşman askeri bir daha dönmemek üzere kaçtı. Bunun üzerine yedi kardeş gelip kahraman eniştelerinin ayaklarına sarılarak:
“Ne büyük bir cesaret! Ne büyük bir zafer!”
Bu sözlerle Bedik’i omuzlayıp eve getirdiler. Savaşta yenilen dört prens, barışmak için her biri kuzularıyla bin koyun, taylarıyla on kısrak ve diğer pahalı hediyeler gönderdiler.
Böylece en büyük korkak en büyük kahraman oldu.
Korkak Bedik ve Yedi Kardeş masalı da burada bitmiş.