Cesur Çocuk ve Kimsesiz Kız
Cesur Çocuk ve Kimsesiz Kız
Küçük bir köyün dışında kalan küçük bir evde, tek oğluyla bir kadın yaşıyormuş. Bunlar geçimini pirinç ekerek sağlıyormuş. Çocuk, annesine karşı oldukça iyi olmasının yanında iyi de bir avcıymış. Zengin değillermiş ama çok mutlu bir hayatları varmış. Ayrıca çocuğun evlilik hayali kurduğu kimsesiz bir kız varmış.
Bir gün çocuk annesine:
“Anne, ben sabah geyik avlamaya gideceğim. Sabah bana pirinç ekmeği hazırlayabilir misin?” diye sormuş.
Annesi de erkenden kalkıp ekmeği pişirmiş ve oğlunu uyandırmış. Çocuk kalkmış, mızrağı ve köpeğiyle yola çıkmış.
Köyden biraz uzakta, sık ve gür bir ormana girmiş. Ormanda avlayabileceği bir geyik görme ümidiyle yavaş yavaş ilerlemiş. Uzun bir yolculuktan sonra dinlenmek için bir kayanın üzerine oturmuş ve bir parça pirinç ekmeğini çantasından çıkarıp yemeye başlamış. Ekmeğini yerken de neden bir geyik göremediğini düşünmüş. Birden köpeğinin keskin bir şekilde havladığını duymuş ve elindeki ekmeği ağzına tıkıp köpeğe doğru koşmuş.
Yaklaştığında, beyaz olan dört ayağı dışında tamamen siyah, güzel, büyük bir geyik görmüş. Mızrağını kaldırmış ve nişan almış, ama daha atmadan geyik koşmaya başlamış ve bir su yoluna gitmek yerine doğrudan dağa koşmuş. Çocuk takibe devam etmiş ve geyik durduğunda tekrar nişan almış, ama o mızrağını daha fırlatamadan geyik, koşmaya devam etmiş.
Altı kez geyik, çocuğun nişan alması için durmuş ve daha sonra atmaya fırsat bırakmadan kaçmaya devam etmiş. Ancak yedinci seferde büyük bir kayanın üzerinde durmuş ve çocuk, attığı mızrak ile geyiği öldürmeyi başarmış.
Çocuk, geyiği tam sırtlayıp evine dönecekmiş ki büyük taşın içinden bir kapı açılmış ve dışarıya iri yarı bir adam çıkmış. Adam:
“Efendimin geyiğini neden öldürdün?” diye sormuş.
Çocuk:
“Bu geyiğin birilerine ait olduğunu bilmiyordum. Sık sık yaptığım gibi avlanıyordum ve köpeğim geyiği gördüğünde onu yakalamasına yardım ettim” diye cevap vermiş.
Adam:
“İçeri girin ve efendime durumu izah edin,” demiş. Çocuk, taşta açılan kapıdan içeri girmiş. İçerisi yedi farklı renkli bir kumaş ile kaplıymış. Oranın sahibi ortaya çıktığında onun üzerinde de yedi renkli bir elbise varmış.
Ortada üzeri yemeklerle dolu bir masa varmış. Ev sahibi çocuğu yemeğe davet etmiş. Beraber oturup yemek yemişler sonra uzun uzun sohbet etmişler. Aralarında güzel bir dostluk oluşmuş. Yedi gün boyunca hayatları böyle geçmiş. Yedinci günün sonunda çocuk, annesinin endişelenmiş olduğunu hatırlayarak, ev sahibinden gitmek için izin istemiş.
Ertesi sabah çocuk, evine doğru yola çıkmış. İlk başta hızlı yürümüş, ancak vakit ilerledikçe daha yavaş yürümüş ve nihayet güneş yükseldiğinde dinlenmek için bir kayanın üzerine oturmuş. Yukarı baktığında, önünde her biri bir mızrak, bir kalkan ve bir kılıçla silahlanmış yedi adam görmüş. Farklı renklerde giyinmiş bu adamların kıyafetleriyle aynı renkte gözleri varmış. Kırmızı elbiseli ve kırmızı gözlü adam bu grubun lideriymiş ve çocuğa nereye gittiğini sormuş. Çocuk, kendisini merak eden bir annesinin olduğunu ve eve gittiğini söylemiş ve eklemiş:
“Peki! Siz kimsiniz?”
“Biz savaşçıyız,” diye yanıtlamış kırmızılı adam. “Ve biz de hayatı olan her şeyi öldürerek dünyayı dolaşıyoruz. Artık seninle tanıştığımıza göre seni de öldürmeliyiz.”
Bu tuhaf konuşmadan ürkmüş olan çocuk, “Savaş, çünkü seni öldürecekler” diye bir ses duymuş. Bunun üzerine mızrağını almış ve yedi kişiyle savaşmaya başlamış. Üç gün üç gece savaşmışlar ve yedi kişi daha önce hiç bu kadar cesur bir adam görmemiş. Dördüncü gün kırmızı elbiseli liderleri yaralanmış ve ölmüş. Ardından diğer altı kişi de birer birer öldürülmüş.
Çocuk, hepsini öldürdüğünde çıldırmış gibiymiş. Artık savaşmak ve öldürmek istiyormuş. Eve dönmeyi de düşünmez olmuş. Daha güçlü ve kalabalık insanlarla savaşmak için ormanda gezinirken büyük bir saray görmüş. Bu saray çok güçlü ve cani bir deve aitmiş. Çocuk sarayın kapısına gelip devi düelloya yani teke tek savaşmaya davet etmiş.
Bunları duyan dev çileden çıkmış, kılıç ve kalkanını alarak sarayın ta üzerinden atlayıvermiş. Sağına soluna bakmış ama kendine denk birini görememiş. Çocuğu fark edince de:
“Benimle dövüşmek isteyen kişi sen misin? Sen benim için sadece bir sineksin!”
Çocuk elindeki mızrak ile deve saldırmış. Üç gün üç gece savaşmışlar. En sonunda dev, belinden yaralanıp yere yığılmış ve ölmüş.
Cesur çocuk, savaşacak başka birini aramaya koyulmuş. Aniden, kendisini yedi adamla savaşmaya zorlayan sesi tekrar duymuş ve bu sefer ses şöyle demiş:
“Şimdi eve git, çünkü annen seni çok özlüyor.” Sonra derin bir uykuya dalmış. Uyandığında öfkesi geçmiş ve sakinleşmişti. Sonra;
“Öldürdüğün yedi adam, büyük taşın içindeki evin sahibi tarafından seni öldürmek için gönderildi. Kendisinin evlenmek istediği kimsesiz kızı sevdiğini biliyordu. Senin düşmanların yenildi ve sen kazandın. Şimdi köyüne git ve o kimsesiz kızla evlen,” diye ses duyunca köyünün yolunu tutmuş.
Böylece çocuk köyüne dönmüş ve onun öldüğüne inanan annesi ise onun gelişine çok sevinmiş. Başından geçenleri annesine anlatmış. Annesi kimsesiz kızı oğluna istemiş ve üç gün üç gece sürecek güzel bir düğün yapmışlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Filipinler masalları içerisinde özgün bir yeri olan Cesur Çocuk ve Kimsesiz Kız masalını beğenmeniz dileğiyle… Görüşlerinizi yorum kısmından bize iletebilirsiniz.