Bilge Terzi ile Elçi
Bilge Terzi ile Elçi
Bir zamanlar uzak bir ülkenin kralı tahtına oturmuş, halkının şikayetlerini dinliyor ve aralarında hüküm veriyordu. O sabah her zamankinden daha az insan şikayetlerini bildirmek için gelmişlerdi. Kral, şikayetlerini dinleyecek insan kalmayınca bir ara ayağa kalkıp bahçeye gitmeye niyetlenmişti ki haberci birden içeri girdi.
Dünyanın en acımasız hükümdarı olan Cengiz Hanın elçisinin geldiği ve kralla görüşmek istediğini bildirdi. Çok heyecanlanan kral, elçinin derhal içeri alınmasını emretti. Sonra elçinin ne diyeceğini merak ederek yeniden tahtına oturdu.
Elçi hiçbir şey söylemedi. Kralın tahtına doğru ilerledi ve elinde tuttuğu bir değnekle tahtın etrafına siyah bir daire çizdi. Sonra kralın karşısında ki bir koltuğa oturdu ve etrafındakiler yokmuşçasına kralın gözlerinin içine baktı.
Kral ve vezirler, bu garip davranış karşısında aynı derecede şaşırmış ve öfkelenmişlerdi. Ancak elçi, sakin ve hareketsiz oturuyor ve konuşacağa da benzemiyordu. Kral, vezirleri toplantı salonuna çağırtıp elçinin çizdiği dairenin ve davranışının derhal kendisine izah edilmesini istedi. Vezirler boynu bükük kalakalmışlardı çünkü hiç biri bu davranışa bir anlam veremedi. Kral, vezirlere güneş batana kadar mühlet verdi ve:
“Ya bunun izahını bulursunuz ya da akşama hepinizi astırırım”, diye tehdit etti.
Vezirler, bu davranışın ne demek olduğunu bilebilecek birilerini bulmak için derhal şehrin içine dağıldılar. Her vezir şehrin bir yerine dağıldı. Ev ev, kapı kapı soruyor ama bir cevap bulamıyorlardı. Vezirlerden biri büyük bir bahçenin ortasında küçük bir kulübenin kapısının açık olduğunu ve orada kendiliğinden sallanan bir salıncak olduğunu görüp kulübeye yöneldi. Kulübeye açık olan kapıdan girdi, kimse yoktu. Başka bir odaya açılan bir kapıyı açtığında, ilki gibi hafifçe sallanan ikinci bir salıncak gördü ve pencereden bahçedeki mısırları kuşlar yemesin diye bir korkuluğun kollarının sallandığını gördü. Bunları görünce çok heyecanlanan vezir merdivenlerden aşağıya indi. Aşağıda dikiş makinesinin başında oturan bir terzi gördü. Terzi sadece iplere yön veriyordu. Dikiş makinesi ise, terzinin salıncaklar ve korkulukla kurduğu bir düzenek ile çalışıyordu.
Vezir, köşede duran büyük tekerleği görünce terzinin kurduğu düzeneğin bir parçası olduğunu anladı. Terziye karşı büyük bir hayranlık beslemeye başladı. Hemen konuya girdi. Terzi, olanları sakinlikle dinledi. Vezir konuşmasını bitirince:
“Güneş batmak üzere. Acele etmeliyiz,” dedi. Terzi, önce mutfağa gitti. Mutfaktan iki adet tavuk kemiği aldı, kümese yönelip bir tavuk yakalayıp koltuğunun altına aldı. Vezire dönerek, “Hazırım,” diye cevap verdi.
Salonda kral hâlâ tahtında, elçi de koltuğunda oturuyordu. Vezire, olduğu yerde kalmasını işaret eden terzi, elçiye doğru ilerledi ve tavuk kemiklerini elçinin önüne koydu. Elçi, cevap olarak cebinden bir avuç darı çekirdeği çıkardı ve etrafa saçtı; terzi tavuğu yere koydu, o da bir anda onu yedi. Bunun üzerine elçi tek kelime etmeden kalktı ve gitti.
Elçi, salondan çıkar çıkmaz kral, terziyi işaret etti.
“Bilmeceyi bir tek sen tahmin etmiş gibisin ve bunun için ödülün büyük olacak. Ama söyle bana, bütün bunlar ne anlama geliyor?’
Terzi:
“Anlamı şudur kralım. Elçi tarafından tahtınızın çevresine çizilen daire, Cengiz Han’ın mesajıdır ve “Bir ordu gönderip başkentinizi kuşatırsam, silahlarınızı bırakır mısınız?” demek istiyordu. Önüne koyduğum kemikler ona, “Bize kıyasla sizler çocuksunuz. Bu kemikleri alın ve bunlarla oynayın.” Dağıttığı darı, efendisinin sahaya getirebileceği asker sayısının çokluğuna işaretti; ama darıyı yiyen tavuğa bakınca, adamlarımızdan birinin onların ordularını yok edebileceğini anladı.’ “İmparatorun savaş ilan edeceğini de sanmıyorum,” diye ekledi.
Kral:
“Beni ve onurumu kurtardın,” dile benden ne dilersen” dedi.
Terzi ise ülkedeki fakir ailelere yardım etmesini ve insanlara adaletle davranmasını istedi. Kral da bu istekleri kabul etmiş ve ülkedeki bütün fakirlere yardım etmiş ve böylece o ülkede fakir kimse kalmamış.
Bilge Terzi ile Elçi Masalı da burada bitmiş.